Zenaid, elleri kan ve çamur ile kaplı halde kulübeye yaklaştığında tam olarak bilinci yerinde değildi. Sağ elinin ısındığını farketti, başını çevirdiğinde köpeği Glueo'nun elini yaladığını gördü. Beraber ilerlediler, burnuna o güzel bahçenin kokuları doluyordu. Zorlanarak da olsa kapının önüne geldi. Sağ eliyle duvara yaslandı, sol eliyle kapıyı iterken canı yanmıştı. İçeri girdi.
Arkada taraftaki küçük odaya girdi. Büyük bir kovanın içi su doluydu, önce ellerini temizlemeye çalıştı, kovadaki suyun rengi bir anda bulandı. Zenaid'in fazla seçim şansı yoktu, o bulanık suyla toprağa bulanmış yüzünü temizledi. Yarasının etrafındaki çamurları temizledi ama kırılmış ok hala oradaydı. Bir kez daha yaptığı hataya lanet okudu. Bu savaş onun için iyi bir tecrübe olmasına rağmen büyük bir yara almasına sebep olmuştu. Yorgun bir şekilde odadan çıktı, yatağının üzerindeki beyaz bez parçasıyla yıkadığı bölgeleri kuruladı. Bembeyaz kumaşın rengi değişmişti, işi bittikten sonra kumaş parçasını yatağa fırlattı ve masanın başına oturdu, yorgundu. Eline tüyü aldı, mürekkepe batırdı ve yazmaya başladı.
"Kanlar içinde uyanmak mı daha fazla acı verir? Yoksa kanlar içinde diz çökmek mi? Elinde silahın bile olmadan düşmek mi daha zor yoksa başka birşey mi? "
"Yaram hala taze, fazla hareket etmemem gerekmiş, o güleç(!) hakem öyle söyledi. Ok hala olduğu yerde duruyor. Seyirciler arasında şifacı aradık lâkin nafile. En yakın zamanda bu pis ağacı sökmek zorundayım. Bunları neden yazdığımı bilmiyorum, konuşacak kimsem olmadığı için sanırım. Glueo'dan başka sohbet edecek bir dostum yok, kötü mü yoksa iyi mi? Saçmalıyorum."
Bunları söyledikten sonra şifacı aramak üzere kulübeden ayrıldı. Zorlanarak yürüyordu, ne yapacağını bimez halde sallanarak ilerledi. Aklına güleç hakemin anlattığı elf hanımı geldi.
"Neydi adı? Lotren.... Lreethen.... Lthien... Sanırım Lthien idi. Acaba beni huzuruna kabul eder mi?" Düşünceler arasında yoluna devam etti....